Keçiliğimiz de tutmasa…
ON8’e hayat veren Günışığı Kitaplığı’nın e-dergisi Keçi, bugün özel bir sayıyla çıkıyor okur karşısına. Özel bir sayı, çünkü edebiyatın yetkin kalemleri bir araya geliyor bu kez. Konu, elbette edebiyat, okuma ve yayıncılık. Ülkemizde lafı kadar zaafı da bol, buna karşın herdaim elzem meseleler.
Bundan iki hafta önce, #Gezi ve sosyal medyanın yarattığı kitlesel uyanışımızla girdiğimiz bir psikoloji üzerine konuşmuştuk: Haksızlıklardan bir kule inşa edilir, trajedi trajediyi kovalar, öncelikler acılarla dolar, biz de bunlardan tek tek haberdar olurken, edebiyatı ve sanatı ne ara konuşacaktık? Konuşmak istesek de, bunu çekinmeden, içimiz sızlamadan, kendimizi konformist görmeden nasıl yapacaktık?
Vardığımız nokta, bu çekinceleri bir yana bırakıp, elimizden geldiğince konuşmaktı sözü, yazıyı, düşünceyi, müziği, gözün aradığı güzellikleri. Sırf “inadına” değil, gerektiği için. Edebiyatı ve sanatı konularımızda var etmezsek, hepten savrulacağımız için. Yayıncı, eleştirmen, yazar, çizer olduğumuz için değil sadece, okur olduğumuz ve bunlarla var olabildiğimiz için.
Ama “inadına” bir şeyler yapmanın da bir güzelliği var. Sistemler ve üstyapılar sadece kısıtlayıcı, bağlayıcı, hatta ezici olduğunda, doğrularda inat etmeye ve bir şeyleri “inadına” yapan birilerine duyduğumuz ihtiyaç iyice gösterir kendini. Doğa için başkaldıranlar, insan ve adalet için savaşanlar, “dayanmak” için “direnenler” gibi. Onlardan biri olma istediğimiz gibi. Keçiliğimiz tutmasa arada, insanlığımıza yer kalmaz.
Günışığı Kitaplığı, biraz da bu duyguyla adlandırmış e-dergisini. Kendi alanında bir “keçi” olmayı kafaya koyduğu için. Bu keçilik, elbette söz konusu dergiyle başlamadı. Seçtiği kitaplarla başladı, öncelik verdiği temalarla, savundukları ve karşı durduklarıyla, Daniel Pennac’tan saygıyla aldığı “okumama hakkı” kavramıyla, aile ve eğitim kurumlarının okumaya olan etkisini öne çıkarmasıyla, edebiyat keyfi ve pedagoji arasındaki kalın duvarı göstermesiyle, editörlüğün önemine yaptığı vurgularla, aktörler (çocuk, ebeveyn, kurum, yayınevi) arasındaki iletişimin ve işbirliğinin altını çizerek. Yıllara yayılmış ve Keçi adlı e-dergisine henüz çok azı yansımış bir keçilik bu.
Gençlik edebiyatındaki keçiliği ise, yıllarca Genç Kitaplar diye bir kulvarı hayatta tutmasıyla ve bugün, dört yıldır yaşattığı ON8’le görülebilir. Keçilik mi, delilik mi, yoksa ikisinden de biraz mı, bunu yaşadıkça göreceğiz.
Yayın hayatına Haziran 2014’te başlayan Keçi’nin amacı, Günışığı Kitaplığı’nın düzenlediği konferans ve seminerlerin içeriklerini yayımlamak. İlk sayı, bu anlamda 1 Mart 2014’te gerçekleşen 7. Eğitimde Edebiyat Semineri’ni esas alıyordu. Bugün çıkan özel sayıda ise, Selim İleri, Gülten Dayıoğlu, Necati Tosuner, Feyza Hepçilingirler, Adnan Binyazar, Müge İplikçi, Cemil Kavukçu, Behiç Ak, Zeynep Oral, Ali Poyrazoğlu, Karin Karakaşlı ve Semih Gümüş gibi kalemlerin edebiyat ve yayıncılığa dair değerlendirmelerine yer veriyor. Kimisi yayınevinin bugüne kadar düzenlediği konferanslardan alınmış, kimisi özel sayıya özel yazılmış içerikler.
Keçi, her halinden belli olduğu üzere, koca bir ekibin ürünü. Grafikten içeriğe, yazarlardan organizasyon ekibine, editörlerden çevirmenlere, kalabalık bir ailenin büyükten küçüğe dokunuşlarıyla, gündüzden geceye çalışmalarıyla var oluyor Keçi ve Keçi’nin sayfalarını dolduranlar. Ve bu sayıda da, sorular soruları kovalıyor: Edebiyat gerçek midir? Okul özgürleşme alanı mıdır? Luther neyi çevirmek için kasaba gitmişti? Fareler ve İnsanlar ne kadar müstehcendir? Ejderhalardan asıl kimler korkuyor?.. Ve daha önce de konu ettiğimiz üzere, Brigitte Labbé’yle “her şeye inat” felsefe ve eleştirel düşünce konusu.
Kurumsal bir çizgiyi izliyor Keçi. Her sayının özel merak konusu ise, buna neler ekleneceği: Ne gibi yeni sorular sorulacak? Kimler konuk olup, nelere vurgu yapacak? Yeni meseleler neler olacak? Eğitimin kaçınılmaz kısıtlayıcılığı tanımlanır, gitgide artan sansürün türleri ifade bulurken, bunlara ne gibi öneriler geliştirilecek? Edebiyattan duyulacak keyfe ket vuran kötü uygulamalar nasıl son bulacak?
ON8’likler olarak, izlemede olmamız kaçınılmaz.