SAA-1 / 015 Xweda ve Ezidi Çocuk
“Öteki Buu evde kaldı. Sabah komşular evimizi taşlayınca onu alamadım. Koşarak çıktık bahçeden. Babam bir kitap alıp diz çöktü. Evimiz yandı sonra. Komşularımız dans eder gibi tepiniyorlardı. Koşarken durup baktım. Gördüm. Büyük abim kucakladı beni. Evimizi göremedim tepeyi aşınca.”
“Buu” benim ablam.
Ona Buu, diyorum.
Abilerim bilse kızar. Onlar geride kaldılar.
Beni sırtında taşıyor Buu. İlk gün güle oynaya yürüdüm yanında. Sonra ayaklarım ağrıdı. Siz o ağrıyı bilmiyorsunuz. Gizli gizli konuştum onlarla. Evimizde güzel sarı saçlı bir bebeğim vardı. Onunla da konuşurdum. Çünkü onun adını da Buu koymuştum.
Fısıldardım kulağına.
“Buu. Sen bizim dünyamızı bilmiyorsun. O mavi gözlerin açılsaydı da görseydin. Evimiz direğiyle ne güzel. Duvarlarımız. Topraktan damımız var. Bahçemiz ne güzel. Anam acı biberler dikmiş. Ben bilmiyordum. Yolarken tuttu beni. Tenekedeki suyla yıkadı elimi, avuçlarımı. Dirseğime kadar sıvazladı. Yakarmış beni kırmızı biberler. Yakmamış ama. ‘Şükür’ dedi anam ellerini kaldırıp. Hep öyle deriz biz. Sen görseydin bizim kara bahçe toprağımızı. Koyunlarımızı sonra. Babamın atı yaşlanmış. ‘Ölme’ diye ağlamış babam başında. Atımız ölmemiş. Ben büyüyene kadar ölmeyecek. Ona sert şekerler vereceğim. Beni denize kadar götürecek o zaman. Buu sakın benden önce büyüme. Atıma binemezsin hem. Sen gıdıklayınca gülmüyorsun. Atımız senden ürker o zaman.”
Buu beni taşıyor on gündür.
Çünkü ayaklarım kanadı.
Buu benden ürkmüyor.
Çünkü arada indirip su damlatıyor ağzıma. Su sıcak. Bizim su; yıkanırdık eskiden onunla.
Sonra gıdıklıyor beni.
Gülüyorum.
Buu yeniden sırtına alıyor o zaman.
Öteki Buu evde kaldı. Sabah komşular evimizi taşlayınca onu alamadım. Koşarak çıktık bahçeden. Babam bir kitap alıp diz çöktü. Evimiz yandı sonra. Komşularımız dans eder gibi tepiniyorlardı. Koşarken durup baktım. Gördüm. Büyük abim kucakladı beni. Evimizi göremedim tepeyi aşınca.
Atımız ne oldu, onu bilmiyorum.
Biz çok kalabalıktık.
Çok yürüdük.
Susayanlar geride kaldı.
Abilerim ve annem geride kaldı.
Çünkü onlar çok susadılar.
Kalan ılık su hepimize yetmezmiş.
Annem beni öptü ve öyle dedi.
“Atımız akıllıdır. Bebeğini dişlerinin arasına alır. Onun canını yakmadan bana ulaştırır. Sonra ben binerim. Abilerin biner sırtına. Gelir size yetişiriz,” dedi.
Annem çok öptü beni. Abilerimin hali yoktu. Başlarını eğdiler. Saçlarından öpmeme izin verdiler. Un kadar beyazdı abilerimin saçları.
Şimdi Buu beni taşıyor.
Buu bize yetişecek.
Suyumu dudaklarına süreceğim.
Benim atım çok güzeldir.
Belki babamı da getirir.