Zerre ile Güneşi Kim Örtebilmiş Ki?
“Ateş, en üstün yaratılış unsurudur.
Ateşin sınırı, ancak onun kendi kendisinde tekrarıyla anlaşılır.
Onunla bir kez karşılaşanın eskisi gibi olması
artık mümkün değildir. ”
Nazan Bekiroğlu, “Lâ- Sonsuzluk Hecesi”
Hikâyeye göre, Prometheus, ateş tanrısının alevler saçan ocağından bir kıvılcım çalar ve onu insanoğluna armağan eder. Bunun sonucunda, Tanrıların tanrısı Zeus’un emriyle, zincirlere vurularak cezalandırılır ve geceden bile daha kara bir akbaba tarafından her gün, her ân organları ağır ağır kemirilir. Kafkas Dağı’nın zirvelerinde yaşanan bu korkunç işkence, Herakles’in Prometheus’u kurtarması ile son bulur. Oysa engin yürekli Prometheus, kurtulduğuna sevinmek bir yana, Herakles’in gözlerinin içine hiddetle bakar ve ona şöyle der; “Zeus, tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur…”
Ve böylelikle, o güne dek ağır ağır kaynamakta olan kelimeler kazanına yepyeni bir kelime eklenir: Özgürlük… Öyle bir kelimedir ki bu; içine düştüğü kazanın sularını bir anda bulandırır. Rengini, en üstün yaratılış olan ateşten almıştır. Saftır, katışıksızdır. Sınırsız ve gözü karadır. Tıpkı, teni ateşe değen bir âdemoğlu gibi, dili “özgürlük” kelimesine dokunan, yahut gönlü bir defa olsun bu kelimenin hikmetiyle dolan bir âdemoğlu da, o ândan sonra asla eskisi gibi kalamaz.
Yarattığı bu yeni kelimenin etkisine kuvvetle inanır Prometheus. “Ya, zulüm?” der buna karşılık Zeus; “Kin, Kan, Öç, Kibir, Korku ve Ölüm… Kazanın içinde bu kelimeler de kaynıyor. Hem bak, tam şurada; senin yarattığının yanı başında.”
“Peki ama hangi vakte kadar?” diye sorar Prometheus. “Bilmez misin ki, bu kelimeler özünde koskoca birer hiç. Hem zerre ile güneşi kim örtebilmiş ki?…”
Hikâyenin ezcümlesi, Zeus ile Prometheus’un arasındaki savaş uzun yıllar sürüp gider. Tanrıların tanrısal serüvenine karşılık, insanlığın insani mücadelesi de Prometheus’un cesareti ile yön bulur. En nihayetinde kazanan Prometheus olur. Galibiyetinin ödülü olarak “Özgürlük” kelimesinin yanında “İnanç”, “Cesaret” ve “Başkaldırı” kelimelerini de sallandırıverir kazanın orta yerine. Elbette kaynamaya devam eder kelimeler kazanı. Gel zaman git zaman, içine daha nice harf karışır. Ne ki, bir araya geldiklerinde dizilişleri “Karmaşa” olur bazen. Zira, “Zelil” de aynı kazanın içindedir, “Ahsen” de. “Ayân” da oradadır, “Beyân” da. “Merhamet” de aynı kazanda pişmektedir, “Kıyam” da. Kazanın içi, bir nevi tezatlar teknesi. Bu teknede “Kıvam”, kelimelerin en yücesi…
Demem o ki, insanlar gibi, kelimelerin de yaradılışı bir nevi zıtlıklar meclisi. Yeri gelir bu mecliste “Buse” ile “Zahmet”; “Zindan” ile “Saray”, “Özgürlük” ile “Bukağı” yan yana denk düşer. Öyle ya; şu dünya dükkânında bir tek iplik bulunmaz ki ona takılı bir de iğne olmasın.
Son olarak, hikâyeye göre kelimeler kazanı’nda yalnız iki kelime yan yana denk düşmezmiş. Biri “Felaket,” diğeri ise “Sükût” imiş… Zira “Felaket” kelimesinin yanında “Sükût”; zilletin bir neviymiş.
Fazla söze ne hâcet…
Dilerim serancâmı aydınlık, güzel bir gün olsun her birimize…