Gölgede oynanan oyunlar
Karanlık, insanın içini titreten soğuk bir yorgan gibi serilirken çatıların üzerine, şehri tepeden gören bir harabenin, meraklı gözlerin erişemeyeceği gölgelerine…
Karanlık, insanın içini titreten soğuk bir yorgan gibi serilirken çatıların üzerine, şehri tepeden gören bir harabenin, meraklı gözlerin erişemeyeceği gölgelerine…
Bu hikâye, ne sahile vurmuş bir şişenin içinden çıktı, ne de örümcek ağları bağlamış tavan arasındaki eski bir sandıktan… Ben…
Her şey Jack’in o fasulye sırığına tırmanmasıyla başladı. İlk dinlediğim masal olduğundan değil, ilk hatırladığım masal olduğundan… Bilmiyorum kaçınız masalların…
Gecenin bir yarısı… Güneşin doğmasına saatler var. Aralık bıraktığım pencereden içeri yağmur sesi ve toprak kokusu giriyor. Başka bir gün…
Elimde paslı bir kılıç… Sırtımda evsizlerin bile acıyarak bakacağı giysiler… Bacağım, sanırım yıllardır bileğimi kemiren pranganın yokluğunu hissettirmemek için, sızım…
Birileri gürültüden şikâyet ediyor, birileri kalabalıktan. Birileri uzun zamandır tatile çıkamadığından yakınıyor, bir başkası doğayı özlemiş; şöyle ağaçların altında kısa…
Her zamanki kayın ağacının gölgesinde oturmuş, güneşle birlikte altın bir ırmağa dönüşen vadiyi izliyorum. Günün yorgunluğunu dev patilerini yalayarak atmaya…